Adak sözü mutlaka yerine getirilmelidir
Adağın zamanı yoktur. Kişinin dileği olduğundan itibaren verdiği söz, üstünde borç olarak kalır. Elbette bir an önce dediğini yapması iyidir. Söylediğini yapmadan ölürse Allah’a borçlu gider
Soru: Adağın yerine getirilebilmesi için verilen süre ne kadardır? Örneğin, evimin tapusunu aldıktan sonra adağı ne kadar sürede yerine getirmeliyim? Adak, yoksul olan yakınlara dağıtılabilir mi? Dağıtilırsa paylaşımı nasıl olmalıdır? (Hüseyin Ural)
Cevap: Adak, bildiğiniz üzere herhangi bir işiniz olduğu takdirde yerine getirilmesi üstlenilen, ibadet türünden bir şeydir. Mesela, “Evimin tapusunu aldığım takdirde dört rekât namaz kılacağım veya bir kurban keseceğim” diyen kimsenin, dileği gerçekleştiğinde, söz verdiği namazı kılması veya kurbanı kesmesi gerekir. Ama zamanı yoktur. Dileği olduğundan itibaren verdiği söz, üstünde borç olarak kalır.
Elbette bir an önce dediğini yapması iyidir. Söylediğini yapmadan ölürse Allah’a borçlu gider. Adak, kişinin geçimini sağlamak zorunda olmadığı akrabaya dağıtılabilir. Dağıtım, kişinin kendi isteğine bağlıdır. İsterse sadece bir kişiye verir, isterse birkaç kişiye paylaştırır. Bütün ilmihal kitaplarında bu konu açıklanmıştır. İsterseniz “Yeni İslâm İlmihali” adlı eserimdeki “Adak” bahsine bakabilirsiniz.
Peygamber Efendimiz sünnetleri evinde kılardı
Soru: Sayın hocam, 20 Temmuz 2003 tarihli yazınızda şöyle bir ifade yer almıştı: “Namazları, peygamberimiz dönemindeki gibi kılmak gerekir.” Bundan kastiniz nedir? Peygamberimiz namazlarını nasıl kılardı? Belki bu sorunun yanıtını daha önce verdiniz ama dikkatimden kaçtığı ya da anlamadığım için tekrar açıklarsanız sevinirim. (S. Dönmez)
Cevap: Peygamberimizin namazı sade idi. Farzdan önce sadece kamet okunup namaza başlanırdı. Kametten önce ihlâs okunmazdı. Farz kılındıktan sonra herkes kendi içinden tespih ederdi (33’er kere subhanallah, elhamdülillah Allahuekber der veya içinden geldiği biçimde zikreder, dua okurdu.) Müezzinin komutlarıyla birlikte Ayetelkürsi okuma, tespih çekme, toplu dua yoktu. Farzdan sonra dileyen işine gücüne gider, dileyen mescitte ibadet ederdi.
Peygamberimiz, sünnetleri evinde kılardı. Diğer insanların sünnet kılma zorunluluğu yoktu. Sünnet, nafile demektir. İsteyen, evinde veya mescitte istediği kadar nafile kılardı. Sabah ve akşam namazlarından sonra Mihrâbiye adıyla Lev enzelnâ veya başka tespihler okunmazdı. Cuma günü, sadece hutbeden önce iç ezan okunurdu. Ezandan önce Fatiha veya başka ayet, salavat okunmazdı. İşte Peygamberimizin namazı böyle sade idi. Bu eklemeler zamanla camilerde merasim haline getirilmiştir.